Postdramatik tiyatro: Metnin ötesine geçen bir sahne arayışı

postdramatik tiyatro metnin otesine gecen bir sahne arayisi EVuwd15U.jpg

“`html

29. İstanbul Tiyatro Festivali Tüm Hızıyla Başladı!

2023 tiyatro sezonu heyecan dolu bir başlangıç yaptı. Tiyatro severler tarafından merakla beklenen 29. İstanbul Tiyatro Festivali, 20 Ekim’de kapılarını açtı. Festival, bir ay boyunca farklı mekanlarda, ulusal ve uluslararası yapımlardan oluşan zengin bir program sunarak tiyatro tutkunlarını ağırlayacak. Sağlık sorunlarım nedeniyle yazmaya bir türlü başlayamamıştım, ancak yavaş yavaş sahnelere geri dönerken, özlediğimiz o ritmi yeniden yakalamak için heyecan duymaktayım. Bugün, postdramatik tiyatro üzerine kaldığımız yerden devam edelim.

Postdramatik Tiyatronun Dönüşümü

Tiyatro, tarih boyunca kendi döneminin yansımasını tutmaya devam ettiği gibi, zamanla bu yansımalar da değişim göstermektedir. Bugün, postdramatik tiyatro ifadesi bu değişimin en bariz göstergelerinden biridir. Birçok açıdan köklerini inkar ediyormuş gibi görünse de, geçmişle olan bağı tamamen koparmak mümkün değil. Zira dramatik öğeleri anlamadan, postdramatik olanı kavramak oldukça zor. Tiyatro, zincirin halkaları gibi birbirine bağlı kalarak kendine yeni anlatım yolları arıyor ve bu yolda ilerlemeye devam ediyor.

Hans-Thies Lehmann, sanata dair önemli bir noktayı vurgulayarak, sanatın evvelden gelen biçimlerle bağ kurmadan ilerleyemeyeceğini ifade eder. Benzer şekilde, Patrice Pavis, modern, klasik ve postmodern tiyatro arasında görünmeyen bir süreklilik olduğuna dikkat çeker. Her iki sanatçının da belirttiği gibi, geçmişin mirasını kabul etmeden, ondan beslenerek yeni anlatım dillerini arayışlarına sürdürmektedirler.

Hans-Thies Lehmann

Postdramatik Tiyatro Nedir?

Postdramatik tiyatro, edebiyat ve tiyatronun birbirine bağlı olduğu bir dönemin sonrasında ortaya çıkmıştır. Tiyatro artık sadece yazıyla değil; görsellik, ses, beden ve sessizlikle de konuşur. Sahne, sadece “anlatılan” değil, aynı zamanda “yaşanan” bir alan haline gelmiştir. İzleyici ve oyuncu arasında, söz olmadan bile anlam alışverişi gerçekleşir.

Örneğin, çağdaş sanatçı Robert Wilson’ın sahne estetiği, bu cesur anlayışın en çarpıcı örneklerinden biridir. “Einstein on the Beach” gibi eserlerinde metin neredeyse yok gibidir; ritim, ışık ve beden dili, etkileyici bir müzikal kompozisyon gibi bir araya gelir. İzleyici, bir hikaye yerine bir atmosferin içerisine çekilir.

Robert Wilson

Postdramatik Tiyatronun Temel Özellikleri

Lehmann’ın tanıttığı postdramatik tiyatro, hiyerarşilerin ortadan kalktığı, göstergelerin eş zamanlı olarak var olduğu ve metnin merkez olmaktan çıktığı bir yapı sunar. Sahnede artık metin, ışık, ses, beden ve müzik eşit düzlemde yer alır. İzleyici, bu çok katmanlı yapıda kendi anlamını oluşturmak durumundadır. Yani, önceki dönemlerin alışkanlığı olan, sadece hikayeyi takip etme anlayışı artık geçerliliğini yitirmiştir. Anlam, izleyici zihninde çoğalır. Heiner Goebbels’in “Stifters Dinge” performansı, oyuncunun olmadığı, yalnızca ses, su, duman, mekanik hareket ve projeksiyonun yer aldığı bir deneyim sunar. Seyirci, insan unsuru olmayan bir tiyatroyu izleyerek nasıl bir deneyim yaşayabileceğini keşfeder.

Bu yeni tiyatro anlayışı bazen görsel karmaşaya, bazen de neredeyse sessiz bir yalınlığa dönüşebilir. Sesin, müziğin ve nefesin bile bir “performans” olarak değerlendirildiği bir estetik oluşur. Lehmann, bu yapıyı “görsel dramaturji” olarak tanımlar; çünkü sahnede aktarılan bir hikayeden çok, önemli olan bir deneyimi paylaşmaktır. Türkiye’de, Şahika Tekand’ın “Studio Oyuncuları” ile sergilediği oyunlarda dil, ses, beden ve zaman ilişkisi yeniden yorumlanmaktadır. “Karanlık Korkusu” ve “Yalnızlık Benim Gizli Sevgilim” gibi eserlerinde, oyuncunun varlığı bir karakterden ziyade bir enerji alanı olarak algılanmaktadır. Seyirci, anlamı takip etmek yerine, onun içine dalar.

Şahika Tekand

Yeni Tiyatro İlişkisinde Değişim

Postdramatik tiyatroda seyirciyle kurulan bağ da önemli değişimlere uğramıştır. Geleneksel tiyatroda izleyici hikayeyi izlerken, postdramatik sahnede bu ilişki “soğuk” bir havaya bürünmüştür; belirgin bir başlangıç ya da son yoktur, karakterlerin derinliği kaybolmuş, dil anlamını yitirmiştir. Seyirci artık yalnızca izleyen değil, aynı zamanda yeni anlamlar üreten bir konumda yer alır. Örneğin, Rimini Protokoll’ün oyunlarında seyirci, sahneye çıkmaya davet edilir ve “oyun”un bir parçası haline gelir. “Cargo Sofia-X” ve “100% City” gibi yapıtlar, gerçek insan hikayelerini sahnede kurgunun içine entegre eder. Türkiye’de, Emre Koyuncuoğlu ve Garaj İstanbul gibi topluluklar, seyircileri etkin bir şekilde deneyimin bir parçası haline getiren performanslar sunmuştur.

Bu yeni tiyatro biçimi bazı eleştirmenler tarafından apolitik olarak değerlendiriliyor. Ancak belki de burada duracak bir nokta var: izleyiciyi pasif kalışından kurtarıp, aktif bir düşünür haline getirmek. Postdramatik tiyatro, her şeyi yeniden kurgulama cesaretine sahiptir; anlamı, hikayeyi, hatta seyirci ile olan etkileşimi bile yeniden şekillendirmektedir. İtalyan yönetmen Romeo Castellucci’nin “Tragedia Endogonidia” dizisi veya Forced Entertainment topluluğunun performansları, politik duruşunu biçim yoluyla ortaya koyarak, izleyicinin algısını zorlamaktadır.

Romeo Castellucci

Sonuç ve Gelecek Bakışı

Sonuç olarak, postdramatik tiyatro bir kopuş değil, aslında yeniden doğuşu sembolize ediyor. Bu anlayış, metin sınırlarını aşarak, yaşamın kendisine yaklaşan yeni bir tiyatro türüdür. Artık sahnede “ne anlatıldığı” değil, “nasıl yaşandığı” da büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye’de, Kumbaracı50, geçmişin notalarını taşıyan DOT gibi topluluklar, bu anlayışın yerel formlarını oluştururken, izleyicinin konfor alanını zedeleyerek anlamı dağıtan, deneyim zenginliği yaratan sahne yapılarının örneklerini sunmaktadır. Bugünün tiyatrosunun kritik sorusu ise, “Sahne artık neyi temsil ediyor, yoksa artık hiçbir şey temsil etmiyor mu?”

Eskiyi reddetmek yerinde yenilikler sunarak, tiyatro Antik Yunan’dan bu yana gerçek bir organizma gibi gelişim göstermektedir. Her seferinde daha farklı heyecanlarla ve yollarla seyirciyle buluşmayı sürdürmektedir.

Postdramatik Tiyatro

Yazıyı kaleme alırken, 62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin kazananları henüz açıklanmamıştı. Ancak, emekleriyle bu aşamaya gelmiş tüm sanatçıları ve sinema camiasını tebrik ediyorum. Ödüllerle taçlandırılan sanatçıları ellerimle alkışlıyorum.

“`